"...her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
antebin kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarina, kosebaslarina
öylesine benzer ki ve avlularina
(bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
ve sözlerine
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar
malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
kil gibi ince
istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şiseleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir
tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden
hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli degil
bir caz müziği gibi gelip geciyor
hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
Edip Cansever